7 Şubat 2017 Salı

Türkiye küresel güç olur mu?



   Türkiye 140 yıllık parlamenter sistemini değiştirme yolunda ilerliyor. Cumhurbaşkanlığı sistemini savunanlar güçlü bir Türkiye için bu sistemin elzem olduğunu düşünüyorlar. Peki gerçekten Türkiye sistemini değiştirdiğinde daha güçlü mü olacak? Olacaksa gücünün sınırları nereye kadar uzanacak?Diğer bir deyişle Türkiye, iktidarın iddia ettiği gibi küresel güç olur mu?

   Siyasi gücün ekonomik ve askeri güç olmak üzere iki önemli ayağı vardır. Bir ülkenin uluslararası arenadaki etkinliği bu iki konudaki kapasitesiyle doğru orantılıdır. Dünya üzerindeki küresel güçlerden söz ederken bu devletlerin ya ekonomik ya askeri ya da ikisinde birden diğerlerine fark attıklarını görürüz. Örnek vermek gerekirse, mevcut tek süper güç olan ABD hem ekonomik hem de askeri anlamda dünyanın bir numarasıdır. Ekonomik alanda ikinci Çin, askeri güçte ise Rusya'dır. Bir çok bağımsız devletten oluşan Avrupa Birliği ise tek bir ekonomi olarak kabul edildiğinde ikinciliği Çin'den alır.

   Ülkemiz dünyanın en büyük 18. ekonomisi, İslam dünyasında ise Endonezya'dan sonra 2. sırada geliyor. Askeri olarak ise dünyada ilk onda yer aldığı tartışmasız olan Türkiye, NATO'da ABD'den sonra en güçlü ülke olarak gösteriliyor. Öte yandan bütün bunlar henüz küresel güç olmadığımız gerçeğini değiştirmiyor. Sahadaki gücümüze kıyasla masa başındaki etkinliğimiz sınırlı kalıyor. Bunun da temel sebebinin referandum sürecinde bir kez daha ortaya çıkan toplumsal mutabakat eksikliğinden dolayı olduğunu düşünüyorum. Türkiye bir türlü enerjisini nereye kanalize edeceğine karar verip kendisine bir yol haritası çizemiyor.

   Bu noktada akla Cumhurbaşkanlığı sisteminin gerçekten gerekli olup olmadığı sorusu takılıyor. Ben kişisel olarak parlamenter sistemin güçlendirilmesinden yana olmakla birlikte kamuoyunun genel kanaatine kulak verilmesi taraftarıyım. Başta iktidar olmak üzere sistem değişikliğini savunanların da muhaliflerin de kendilerine göre haklı argümanları var. Şu bir gerçek ki eğer darbe anayasasından kurtulmak ve milletin hazırladığı bir anayasaya geçmek istiyorsak bunun geniş bir toplumsal mutabakatla yapılması daha uygun olurdu.

   Türkiye henüz küresel güç olmaya hazır değil. Referandumdan ne sonuç çıkarsa çıksın bu gerçek değişmeyecek. Bu yüzden kısa ve orta vadede AB ve NATO ile işbirliğine devam etmeliyiz. Eski Osmanlı coğrafyasına angaje olurken Batı'dan kopmamalı aksine Batı değerleriyle kendi değerlerimizi harmanlamalıyız. Bölgede etkimizi arttırırken asla aceleci davranmamalı ve hatalarımızdan ders çıkarıp uzun vadeli planlar yapmalıyız. Ne yaparsak yapalım şunu unutmamalıyız ki kesin doğruları olan ve kısa vadeli düşünen devletler asla küresel güç olamaz.

Resmin kaynağı: http://shoebat.com/wp-content/uploads/2016/07/tanks.jpg
Devamını Oku

27 Ocak 2017 Cuma

Anayasa referandumu ve iki kutuplu Türkiye


  Türkiye referanduma doğru koşar adımlarla ilerliyor. Gerek evet gerek hayır cephesi meydanlara inmek için gün sayıyor. Halk ise halen kararını net olarak vermiş değil. Bilinen bir şey varsa o da Türk halkının yeni gelecek sistem hakkında ortadan ikiye ayrıldığı. Zaten anket şirketleri de evet ya da hayır hangi taraf kazanırsa kazansın sonucun kıl payı olacağı konusunda hemfikir. Şu bir gerçek ki Türkiye büyük bir değişim yaşıyor. İki kutuplu Türkiye'ye doğru giden bir sürecin içerisindeyiz. Ben kim galip gelirse gelsin artık Türk siyasetini bu iki kutbun belirleyeceğini düşünüyorum.

   Peki Türkiye'nin siyasi eksenini ne belirliyor? Türklere karşı Kürtler mi? Sünnilere karşı Aleviler mi yoksa sağcılara karşı solcular mı? Hiçbiri değil. Türkiye artık Soğuk Savaş döneminin Türkiyesi değil. Zaten son 200 yıllık Türk tarihindeki temel ayrım da bunlar değildi. Ülkemiz 1839 yılında ilan edilen Tanzimat Fermanı'ndan bu yana modernleşme (Batılılaşma) çabası içerisinde. O tarihten bu yana Türk siyaseti, ülkenin imparatorluğun mirasçısı olduğunu ve İslam dünyasıyla yakınlaşması gerektiğini iddia eden İslamcılarla, Osmanlı'nın geri kalmasının sebebinin Batı'daki gelişmelerden uzak kalmasından dolayı olduğunu iddia eden laikler arasında ayrılmış durumda. Bu çatışmanın 1923'te ilan edilen laik Cumhuriyetle bittiği sanılıyordu. Halbuki bu büyük bir yanılgıydı ve Osmanlı'nın birçok konusunu miras aldığımız gibi bunu da aynen almıştık.

   Cumhuriyet elitleri (İstanbul merkezli kurulu düzen), yıllarca Anadolu'da şekillenmekte olan ve Demokrat Parti'yle birlikte güç kazanmaya başlayan muhalif hareketi görmezden geldi. Zaten devletin birçok elementinin de aleyhine çalıştığı bu sağ-muhalif hareket, AK Parti iktidarına kadar ciddi anlamda bir güce ulaşamadı. Kemalistlere göre İslamcılar(onların deyimiyle irtica), laik demokratik rejimi ortadan kaldırmaya ve ülkeyi Batı ekseninden uzaklaştırmaya çalışıyorlardı. Demokrasi onlara göre amaçlarına giden yolda bir kılıftan ibaretti.  Karşı taraf bunları her zaman şiddetle reddetti ve kendi argümanlarını ortaya koydu. Türkiye 21. yüzyıla girerken tablo buydu.

   İstanbul'a karşı Anadolu'nun mevcut temsilcisi olarak görülebilecek AK Parti iktidarı, son dönemde Türkiye'de birçok önemli değişime imza attı. Kabul edelim ya da etmeyelim her türlü engellemelere rağmen son 14 yıldır girdiği her seçimden hem kazanarak hem de oylarını arttırarak çıktı. Son geldiğimiz süreçte gerek HDP'nin siyasi iflası gerekse de son AK Parti-MHP mutabakatı bu hareketin gücünün zirvesinde olduğunu gösteriyor. Türkiye süratle iki kutuplu bir ülke olmaya doğru gidiyor. Meclisteki diğer iki partinin yani HDP ve MHP'nin oylarının önümüzdeki referandumla beraber iki büyük eğilime dağılacağını düşünüyorum. Bu referandumda seçmenin tercihini ise şu soruya verdiği yanıt belirleyecek: Türkiye bölgesinde daha aktif rol üstlenip imparatorluk kurma yolunda mı ilerlemeli yoksa Avrupa Birliği'ne öncelik veren bir ulus devlet olarak mı kalmalı? Peki siz hangi taraftasınız?

Resmin kaynağı: http://one-europe.net/user/files/Andreea%20C.%20Apostol/turkey-eu.jpg
Devamını Oku

23 Ocak 2017 Pazartesi

Başladı Gönlümün Efendisi : Survivor 2017

Resim Kaynak: https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiwOwNiKgi_XITS8_tnpYh5gu-cDkIL-cXsTpJJhoKkdlshtJSxybtXexdPy4sQ41w8h8QzbGoIWVueSEUpCXcFJpIWLbfJ83uOU7673blE-2LgbRtnZdo1SUHyTebBUNzUboTssYJkngo5/s1600/survivor_logo.png


Survivor 2017 nihayet başladı. Gelir gelmez TV8'i birinciliğe taşıyan program, sosyal medyada da dizileri sollayıp en çok konuşulan yapım olmayı başardı. İlk iki bölüme göre pek bir heyecanlı, pek bir kavgalı başladı.  

Devamını Oku

19 Ocak 2017 Perşembe

Cumhurbaşkanlığı sistemi neler değiştirecek?


   Ülkemiz çok kritik bir süreçten geçiyor. Meclis'te Cumhurbaşkanlığı sistemini getiren Yeni Anayasa görüşmelerinin birinci turu tamamlandı. Herkesin aklında yeni sistem geçerse nasıl bir Türkiye olacağı sorusu var. En dikkat çekici nokta ise iktidar ve ana muhalefetin birbirinden apayrı iki farklı görüşe sahip olmaları. Halk ise ne olduğundan habersiz. Gelin hep birlikte Cumhurbaşkanlığı sistemiyle neler değişecek bir göz atalım.

   Yeni sistemle ülkemizde iki büyük değişimin olacağı görüşündeyim. Birincisi, Türkiye, tarihinde sadece üç yıl süren 1921 Anayasasını saymazsak, ilk kez askeri vesayet tarafından hazırlanmamış bir anayasa ile yönetilecek. Ülkemizde zaten fiili olarak büyük ölçüde son bulmuş askeri vesayet, hukuki olarak da tarih olacak. 27 Mayıs 1960 darbesinden bu yana darbelerin gölgesindeki Türk siyaseti bir nevi bağımsızlığını kazanacak. Öte yandan, AK Parti ve dolayısıyla Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin yeni kurucu iktidarı payesini kazanmış olacak.

   İkincisi, ülkemiz Tanzimat Fermanı'nın ilan edildiği 1839'dan bu yana içinde bulunduğu Batı eksenli devlet anlayışından çıkacak. Yeni Türk siyaseti dünyaya daha pragmatik yaklaşacak ve dünyayı bir bütün olarak görecek. Avrupa Birliği ve ABD ile ilişkiler daha farklı bir boyut kazanacak. Türkiye'nin son yıllardaki Şangay çıkışları boşuna değildi. Türkiye, Rusya, Çin ve İran'a yakınlaşacak. Benim bu noktadaki temennim Batı'yla kapıları tamamen kapatmamamız. Her zaman belirttiğim gibi ülkemiz Batı'ya rağmen modernleşmek zorunda olan bir ülkedir. Bir ayağımız her zaman Avrupa'da olurken ulusal çıkarlarımızın da Rusya ve Çin gibi doğu ülkeleriyle daha fazla uyuştuğunu gözardı edemeyiz.

   Cumhurbaşkanlığı sistemi geçse de geçmese de yeni bir Türkiye kuruluyor. Bu yolda mevcut iktidarın sistem değişikliğiyle 140 yıllık statükoyu değiştirerek büyük bir kumar oynadığını kabul etmeliyiz. Türkiye'de statüko değişirse bu ülkemiz için ya çok iyi olur ve dünyada hak ettiğimiz konuma daha da yaklaşırız ya da Türkiye bu sistemi kaldırmaz ve eski sisteme geri döneriz. Gönül isterdi ki yeni anayasa 7 Ağustos Yenikapı Mitingi'yle perçinlenen milli birlik ve beraberlik ruhuyla yapılsa ve ana muhalefet de bunda rol oynasaydı. Maalesef olaylar öyle gelişmedi. Sonuç olarak ülkemiz aksaklıkları da olsa bir demokrasi ve son sözü millet söylecek. Zaten yeni Türkiye'nin de en büyük özelliği son sözü milletin söylemesi değil mi?

Resmin kaynağı: http://akademikperspektif.com/wp-content/uploads/2013/02/recep-tayyip-erdogan-turk-bayragi-e1382871751185.jpg
Devamını Oku

17 Ocak 2017 Salı

Yeni Anayasa, Başkanlık Sistemi ve CHP

   Türkiye'nin uzun süredir üzerinde tartıştığı bir konu var: Başkanlık sistemi. Başta AK Parti iktidarı olmak üzere ülkemizdeki birçok siyasetçi, akademisyen ve gazeteci Türkiye'de parlamenter sistemin tıkandığını ve ülke sorunlarına çözüm sağlayamadığı görüşünü savunuyor. Şu an yaşamakta olduğumuz ve bizi bu sisteme adım adım götüren süreç ise MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin "Ülkedeki fiili durumu hukuka uygun hale getirelim." çağrısıyla başladı. Bu davet doğal olarak hükümet tarafından olumlu karşılandı ve AK Parti-MHP arasında ''Yeni Anayasa ve Başkanlık Sistemi'' müzakereleri başladı. Peki gerçekten de savunanlarının iddia ettiği gibi parlamenter sistemin sonuna mı geldik yoksa muhalefetin dediği gibi "tek adam diktatörlüğü" mü yaratılmak isteniyor?

   Başkanlık sistemi gündeme geldiği zamanlarda hep amansız tartışmalara yol açtığı için "Türk tipi başkanlık sistemi" de denen AK Parti'nin savunduğu modelin ne olduğu hiçbir zaman tam olarak kamuoyuna anlatılamadı. Bundan dolayı birçok insan,haklı olarak, bu değişikliğin Recep Tayyip Erdoğan'ı daha da güçlendirmek için yapılacağını ve gerçekte ülkenin bir sistem sıkıntısı yaşamadığını düşündü, düşünüyor. Halkın tutumu 15 Temmuz darbe girişimine kadar bu yönde seyretti. Öyle ki tarafsız araştırma şirketlerine göre 15 Temmuz darbe girişiminden önce başkanlık sistemine destek %40'larda iken(ki bu AK Parti'nin genel seçimlerde aldığı %50'ye yakın oy oranından bile düşüktür) sonrasında %50'yi bile geçti. Aynı şirketler kamuoyundaki bu algı değişiminin, toplumun güçlü bir lider ve güçlü bir yönetim isteğindeki artışından dolayı olduğunu söylüyorlar. Böyle bir atmosferde,zaten ülkede var olan fiili durumun da etkisiyle, Devlet Bahçeli başkanlık sistemini iki ay önce tekrar gündeme getirdi.

   Geldiğimiz noktada AK Parti ve MHP birçok konuda uzlaşmış görünüyor. Bunda iktidarın MHP'nin taleplerini samimi bir şekilde dinlemesi önemli rol oynuyor. CHP ise muhalefetini yapılmakta olan değişimin sistem değil rejim değişikliği olduğu ve bunda rol oynamak istemediği ekseninde ilerletiyor. Bu doğrultuda AK Parti'den çok MHP'ye yükleniyor ve Bahçeli'yi iktidarın peşine takılmakla suçluyor. CHP'nin bu siyasetinin temelinde ise AK Parti'nin iddia ettiği gibi parlementer sistemin sonuna gelindiğine inanmamasının yanında MHP lideri Bahçeli'nin son "Anayasa çiğneniyor. Fiili durumu hukuki duruma uygun hale getirmeliyiz." çıkışına sert bir cephe alması yatıyor.

   Kişisel olarak ülkemizde parlementer sistemin tıkandığını düşünmüyorum. Tam aksine başkanlık sistemi yerine parlamenter sistemimizi güçlendirmeye odaklanmalıyız. Öte yandan CHP'nin tutumunun da yanlış olduğuna inanıyorum. CHP, Anayasa Komisyonu'nda küskünleri oynamaktansa bu süreçte daha aktif nasıl rol alırım diye düşünmeli ve MHP'nin yaptığı gibi kendi taleplerini ortaya koymalı. Referandumdan yani milli iradeden korkmak ise Atatürk'ün partisi olan CHP'ye asla yakışmayacak bir davranış olacağından böyle bir senaryoyu düşünmek bile istemiyorum. Şu gerçek de asla unutulmamalıdır ki bu ülkede sadece AK Parti ve MHP yok, CHP de var. CHP'nin katkısı olmadan hazırlanacak bir anayasa ülkemize fayda vermez. Bu gerçeği hem CHP'lilerin hem de diğerlerinin görerek hareket etmesi gerekiyor.
Devamını Oku

30 Aralık 2016 Cuma

Yılbaşı Akşamı Ekranlarda Neler Var?


Sizde benim gibi 2017'yi evde karşılayacaksanız televizyonda neler var bir göz atalım. Yılın son gününde kimi kanal büyük harcamalar yaparken kimi kanalsa film vermekle yetinecek. 
Devamını Oku

24 Aralık 2016 Cumartesi

Sitcom Önerileri


Bugüne kadar birçok soru aldım. Benim izlediğim sitcomları sizler için derledim. Umarım beğenirsiniz. Şimdiden iyi okumalar.

Devamını Oku